Gül Devriminin Müjdecisi: İmam Humeyni’nin (ra) Beheşt-i Zehra Konuşması…
1 Şubat 1979’da İran’a ayak basan İmam Humeyni’nin Beheşt-i Zehra’da Yaptığı Konuşma
1 Şubat 1979, tarihinde İran İslam İnkılabı Önderi Merhum İmam Humeyni’nin 14 yıllık sürgün hayatından sonra İran’a dönüşünde Beheşt-i Zehra mezarlığında halka hitaben yaptığı konuşmadır.
Bismillahirahmanirahim
Biz bunca zaman boyunca büyük musibetlere uğradık. Tabii ki bir takım zaferlerde elde ettik. Hem de önemi küçümsenemeyecek zaferler. Gençlerimiz öldü, evlatlar analarının elinden alındı. Nice yavruların babalarının ellerinden alınışına şahit olduk. Evlatlarını yitiren ana-babaları görünce dayanamayacak hale geliyorum. Halkımızın uğradığı bunca kaybı telafi etmek mümkün değildir. Her şeyini Allah yolunda harcayan bu millete ben şahsen teşekkür bile edemiyorum. Onları ancak Allah mükafatlandırabilir. Yavrularını yitiren an-babalara başsağlığı dileyerek acılarına ortak olmak istiyorum. Babalarını yitiren yavrulara başsağlığı diliyorum.
Düşünelim bir kere bu millet bunca felakete neden uğradı? Var gücüyle haykıran, zulme ve yağmaya uğrayan bu millet ne söylüyor, ne istiyor? Milletimizin istediği nedir ki bunca keder ve musibeti hak etmiş olsun?
Milletimizin ilk sözü şudur: Pehlevi hanedanı en başından beri gayri meşrudur.
Benimle aynı yaşta olanlar kurucu meclisin silah zoruyla toplandığını hatırlayacaklardır. O meclise halkı sokmadılar. Ve milletvekillerine Rıza Şah’ı onaylamaları için o gün baskı yapıldı. O bakımdan bu hanedanın saltanatı en başından beri gayri meşrudur. Dahası, krallık rejimi akli kanun ve ilkelere; insan hak ve hukukuna aykırıdır. Farzedelim ki bu halk o gün bir kişinin sultanlığı yolunda oy vermiş olsun. Ama o millet bir sülalenin sultanlığına oy veremez. Nasıl oluyor da bir millet kendisinden 50 yıl sonra gelecek bir halkın kaderini belirleme hakkına sahip oluyor ve bir sülalenin sultanlığına oy verebiliyor? Her millet kendi kaderini kendisi belirleme hakkına sahiptir. Biz Kacar Hanedanı iş başına geldiği günlerde dünyada yoktuk. O zaman milletin hepsi Kacar sülalesine, Ağa Muhammed Han’ın saltanatına oy vermişler. Ama onlar bugünkü kuşak adına oy vermeye yetkili değildirler.
Şimdi, Pehlevi Hanedanı’nın halkın isteği üzerine iş başına geldiğini; Kurucu Meclisin de halkın isteği üzerine toplandığını farzedelim. Bunun anlamı olsa olsa o dönemde Rıza Han’ın saltanat hakkına sahip olduğudur. Peki Muhammed Rıza bu hakkı nereden elde ediyor? O dönem halkı bugünkü halkın kaderini belirleme hakkına sahip değildir. Bir kere babasının saltanatı gayri meşru olduğu için, Muhammed Rıza’nın saltanatı da zaten gayri meşrudur. Bizden yüzyıl önce yaşayan atalarımız bizim kaderimizi belirleme hakkına sahipmidir? Bu bile Pehlevi Hanedanı’nın saltanatının gayri meşru olduğunun bir delilidir. Öte yandan kendi kaderini kendisi belirleme hakkına sahip olan bu halk, bu saltanatı istemediğini söylüyor. Ve bu halk bu krallığı isteyip istememe hakkına sahiptir. Şimdi gelelim Muhammed Rıza’nın saltanatına dayanan hükümet ve meclisin durumuna… Bir iki durum dışında, halk, Meşrutiyet Tarihi boyunca gerek Şura Meclisi, gerekse Senato üyelerinin seçiminde herhangi bir role sahip olmamıştır. Bu son mecliste ötekilerden farklı değildir. Size sesleniyor ve soruyorum: Milletvekili denen bu kişilerin tarafınızdan seçildiğine emin misiniz?
Acaba halkın çoğunluğu bunları tanıyor mu? Yoksa bunlar da halktan habersiz olarak rızaları hilafına seçilmiş kişiler mi? Öyleyse böyle bir meclis de gayri meşrudur. Bunlar milletvekili adı altında maaş aldılar ve aldıkları maaş karşısında da sorumludurlar.
O halde böyle bir rejim ve böyle bir meclis tarafından oluşturulan hükümet de gayri meşrudur. Bu millet Muhammed Rıza döneminde tek söz söylemiştir: ‘’ Biz bu saltanatı istemiyoruz.’’ Bugün halkın söylediği söz ise şudur: ‘’ Bu vekilleri, bu meclisi ve bu hükümeti istemiyoruz.’’ Gayri meşru bir meclis ve gayri meşru bir Şah tarafından iş başına getirilen bir kişi nasıl meşru olabilir?
Bizim sözümüz şundan ibarettir: ‘’ Siz meşru değilsiniz ve gitmelisiniz’’ Biz, ‘’bu hükümet kendisi bile kendisinin meşru olmadığını kabullenmektedir’’ demek istiyoruz. Bugünkü hükümetin başı birkaç sene öncesine kadar bu rejimi kabul etmiyordu, bugün bu rejimi meşru olarak kabullenmesinin sebebi ne ola ki?
İstediğimiz şudur: Herhangi bir milletvekilini tutalım ve seçim bölgesine götürerek soralım: ‘’ Bunu siz mi seçtiniz?’’ Kendilerinin gayri meşru olduğunu söylediğimizde bunlar durmadan halkı şehid mi edecekler? Habis Muhammed Rıza Şah gitti, daha doğrusu her şeyimizi yağmalayarak kaçtı. Ülkemizi viran, mezarlıkları mamur etti. Ekonomimizi tahrip etti. Altını üstüne getirdi. Bunu eski durumuna tekrar döndürmek için seneler harcamamız gerekecek. Bunlar çiftçileri toprak sahibi yapacağız diyerek uydurma bir toprak reformu ile tarımımızı mahvettiler. Sonuçta dizler her konuda dış ülkelere muhtaç duruma düştünüz.
Muhammed Rıza böylelikle bizim Amerika ve İsrail’e muhtaç olmamıza neden oldu, çünkü yaptığı işler tümden yanlıştı. İşte gördüğünüz gibi, toprak reformunun açtığı yarayı kapatmak için 20 yıl çalışmamız gerekecek. Kültürümüzü mahvederek, okumuş gençlerimizin eğitimlerini yarıda bırakmalarına neden olmuştur. Bildiğiniz gibi bu gençlerimiz, eğitimlerini tamamlamak için büyük zorluklarla karşılaşmakta ve dış ülkelere gitmeye mecbur kalmaktadırlar.
Üniversitemizin 50 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen henüz istenen gelişme sağlanmış değildir, zira işin içinde ihanet vardır. İnsanımızı ve tüm iş gücümüzü yok etmişlerdir. Yabancılara uşaklık etmek için her yeri fuhuş merkezine çevirmişlerdir.
Televizyonumuz, radyomuz, sinema ve açılması izne tabii olan her yer birer fuhuş merkezi olmuştur. Tahran’da ki içki satış yerleri kütüphanelerin kat kat üstündedir. Biz sinema, tv ve radyoya karşı değiliz. Biz fuhuşa ve yabancıların hizmetinde olan ve gençlerimizi fesada boğan müziğe karşıyız. Şimdiye kadar biz, bir kerecik olsun gelişme merkezlerine karşı çıktık mı? Sinema gelişmenin ürünlerinden olan insanların eğitilmesi yolunda kullanılmalıdır. Ama bunlar bu araçlarla bizim gençlerimizi fesada boğdular. Bunlar her yönü ile ülkemize ihanet ettiler. Petrolümüzün tümünü Amerika ve diğer yabancılara peşkeş çekip, karşılığında kendilerine yaptıkları üslerde eğlendiler.
Biz onlara hem petrol verdik, hem de onlar için ülkemizde üsler kurduk. Amerika çeşitli hilelerle petrolümüzü yağmaladı. Karşılığında ise ülkemizde kendine üsler kurdu. Ordumuz satın alınan silahlardan yararlanamamaktadır. Bu nedenle de yabancı danışmanlara gerek duyulmaktadır. Bu durum birkaç yıl daha sürseydi millet tamamen mahvolurdu.
Gençlerimizin kanları bu duruma son vermek ve özgürlüğümüzü elde etmek için dökülmüştür. Elli yıldır ülkemizde baskı egemendir. Ülkede ne özgür basın, ne radyo, ne tv, ne bir hatip ve ne de Cuma imamı vardı. Bu baskı hala sürmektedir. Biz bu hükümetin ve meclisin meşru olmadığı kanısındayız ve bu durumu sürdürenleri mahkemeye vereceğiz.
Evet, biz bunları mahkemeye vereceğiz ve ben yeni hükümeti atayacağım. Milletin desteği ile hükümeti seçeceğim. Bu adam (Bahtiyar) kendi hükümetinin meşru olmadığını kabullendiği gibi, kendi arkadaşları ve orduda onları meşru olarak kabul etmemektedir. Onu destekleyenler, ABD ile İngiltere’dir. Ordunun onu desteklemesi için doğrudan emir gelmiştir.
Kimsenin kendisini kabullenmediği bu adam ne istemektedir? Evet, bir takım şer kaynakları kendisini desteklemektedir. Beyefendi, ‘’ bir ülkede iki hükümet olmaz ’’ diyor. Evet, biz de aynı kanıdayız. Ama gayri meşru olan hükümet gidecektir. Bizim hükümetimiz milletin oylarına ve Allah’ın hükümlerine dayalıdır. Şimdi bu adam ya haddini bilerek bir kenara çekilmeli ya da Amerika’nın emri ile hepimizi katletmelidir.
Biz var olduğumuz sürece Muhammed Rıza’nın ülkeye dönmesine izin vermeyeceğiz. Bunların amacı Muhammed Rıza’yı bir kez daha iş başına getirmektir. Onu geri getirmeyi ve tüm varlığımızı Amerika’ya vermeyi planlıyorlar. Fakat biz var oldukça buna izin vermeyeceğiz. Bunlar iş başından gidinceye ve halk özgürlük ilkelerine dayalı Meclis ve Hükümeti kuruncaya kadar bu ayaklanmayı desteklemek hepimize farzdır.
Benim orduya söyleyecek bir sözüm var, birde teşekkür etmek istiyorum. Söyleyeceğim şu: Biz ordunun özgür ve bağımsız olmasını istiyoruz. Biz bunca çabalıyoruz, kanımız akıyor, gençlerimizi feda ediyoruz, şahsımıza ve kişiliğimizde hakaret ediliyor, nice saygıdeğer kişilerimiz hapse atılıyor, işkence görüyorlar. Bütün bunların nedeni sizlerin bağımsız olmanızı sağlamak. Sayın Orgeneral özgür ve bağımsız olmayı istemiyor musun? Sayın Tümgeneral özgür ve bağımsız olmayı istemiyor musun? Uşak olmayı mı istiyorsunuz? Size öğüt veriyorum, milletin isteğine boyun eğin ve millete dönün, biz özgür ve bağımsız olmalıyız. Ordu hiçbir zaman ecnebi danışmanların direktifleri altında olmamalıdır. Bunları sizin iyiliğiniz için söylüyoruz. Sizde söyleyin bakalım, bizim mükafatımız, sizlerin aracılığı ile caddelere gençlerimizin kanlarının dökülmesinde midir?
Ordunun halkla bütünleşen kesimine de teşekkür ediyorum. Bunlar hem kendilerinin hem de tüm milletin şahsiyetini korudular. Biz İsfahan, Hemedan ve diğer şehirlerde halka dönmeyi şer’i ve milli bir görev bilen subaylara ve hava kuvvetlerine bağlı personele teşekkür ediyoruz. Hala halka dönmemiş olanların da bir an önce dönmelerini diliyorum. Sizin için İslam küfürden daha iyidir. Tuttuğunuz bu yolu bırakın artık ve sizleri asacağımızı sanmayın. Bu yalanları uydurmaktadırlar. Eski rejimden dönenleri izzet ve saygı ile koruyacağız. Biz ülkenin düzen ve intizamından yanayız. Fakat sözünü ettiğimiz nizam halktan kaynaklanmalıdır, başkalarının direktif ve emirlerinden değil.