İMTİHAN-I İLAHİ: 11 ŞUBAT 1979 – Zeynel Abidin Şehidoğlu

ehlibeythaber

Yazarın şu ana kadar yazılmış 43512 makalesi bulunuyor.
  • 13 Şubat 2015
  • 1.251 kez görüntülendi.

İMTİHAN-I İLAHİ: 11 ŞUBAT 1979

Arap yarımadasının karanlığa büründüğü, her türlü küfrün, şirkin, zulmün, vahşiliğin tavan yaptığı, “insanlığın” dahi insanlardan uzak kaçtığı, kabile ve aşiretlerin, soylarının, güç ve kuvvetin üstünlüğüyle övünüldüğü, bir başkasının canının, malının ve namusunun helal görüldüğü; kendi öz evlatları olan kızlarının bile diri diri toprağa gömüldüğü bir zaman diliminde, Allah-u Teala (cc.) kullarına merhamet edip, acıdığı; onları karanlıklar okyanusundan kurtarıp, aydınlıklar sahiline ulaştırmak için Âlemlere Rahmet olan Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’i gönderdi.

Kendisine peygamberlik verilmeden önce müşrik toplumlar içerisinde kendisine itibar edilen, çocukluğundan peygamberliğine kadar hiçbir hatası, kusuru ve yanlışı olmayan ve Muhammed-ül Emin adıyla çağrılan bir insandı. Ne zaman ki kendisine emredilen vahyi insanlara tebliğ etmeye başladı; içlerinde kin, nefret ve garez bulunanlar, kendi heva ve heveslerine kul olanlar hemen Allah Resulü’ne (sav) karşı gelmeye ve Onu yalanlamaya başladılar.

Hâlbuki onların bir kısmı ayette de belirtildiği gibi; “Kendilerine kitap verdiklerimiz (Yahudi ve Hıristiyanlar) O’nu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler. (Bakara 146).Ve diğer bir ayette de şöyle buyrulur: “Biz hangi kavme uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, “Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz.” demişlerdi. (Sebe34). Yine inkarcıların bir başka kısmı da şöyle diyorlardı.  “Ve dediler ki: Bu Kur’an iki şehirden bir büyük adama indirilseydi olmaz mıydı?”. (Zuhruf 31)

Bu ve benzeri ayetlerden de anlaşıldığı gibi Peygamber Efendimize (sav)  iki türlü muhalefet edilmiştir. Birinci guruptakiler, Ehl-i Kitap’tan olan, daha önce kendilerine gönderilen peygamber ve kitapları bilen ve onlara inandıktan sonra, azgınlık edip yoldan sapanlar. Son Peygamberin geleceğini ve O’nun kim olacağını; O’nda hasıl olan alametleri gördükleri halde, sırf kin ve garezlerinden dolayı inanmayanlar.

İkinci gurup ise peygamberliğin, neden soy sop, kabile ve aşiret olarak “kendilerine göre” daha üstün, daha şerefli veya neden daha zengin ve variyetli birine verilmediğini öne sürüp inkâr edenlerdir. Allah-u Teala (cc.)bunların durumu hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: Peygamberleri onlara: “Bilin ki Allah Talut’u size hükümdar olarak gönderdi, dedi. Bunun üzerine: “biz hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken O bize nasıl hükümdar olur” dediler.” Allah sizin üzerinize O’nu seçti, ilimde ve bedende O’na üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.” dedi.(Bakara 247)

  Peygamber Efendimizden (sav) günümüze kadar bu türden ve bu tipten insanlar hep varolmuş; inkârlarını farklı kalıplarda, farklı şekillerde ortaya koymuşlardır. Kimileri dini, imanı, şanı, şerefi ve haysiyeti parada, pulda, zenginlik ve variyette görmüş; kimileri de soyda, sopta, ırkta, milliyette, mezhepte veya cemaatte olduğunu zannetmişlerdir.

İşte günümüz çağdaş yaşam bataklığında insanlar yüzüp giderken, fitne ve fesadın yağmurlar gibi yağdığı, zulmün ve sömürünün insanlığı kasıp kavurduğu bir asırda; Doğudan (şarktan) bir nur inkişaf etmiş ve Bi’dalar zulümetini dağıtmıştır.

Ki bu nur İmam Humeyni (ra.) önderliğindeki İran İslam Devrimi’dir. İslam’ın sadece dillerde kaldığı, Kur’an’ın duvarlarda asılı durduğu, dinin Süreyya Yıldızında olduğu bir çağda; Hz. Peygamber (sav)’in yiğit evladı İmam Humeyni (ra.) ve O’nun talebe ve yarenleri dini dünyaya indirmiş ve hayatın her alanına hâkim kılmıştır.

   İnkişaf ettiği 1979‘dan şu günlerde kuruluşunun 36. Yıl dönümünü büyük bir sevinç ve coşkuyla kutladığımız bu mübarek İnkılâba dahili ve harici muhalefetler olmuş; Dünya küfrü ve istikbarı İnkılabı yıkmak için bütün güç ve kuvvetini kullanmış; fakat Allah-u Teala’nın (cc.) inayetiyle buna muvaffak olamamışlardır.

Diğer yandan da İslam ülkelerinde yaşayan birçok kişi, gurup, cemaat ve partiler İslam İnkılâbına karşı durmuş; çeşitli bahanelerle İslam İnkılâbını Müslümanların gündeminden uzak tutmaya çalışmışlardır. En büyük bahaneleri ise şudur:

Neden bu İslam devrimi İran’da oldu?

Neden bu kadar Ehl-i Sünnet Mezhebine mensup birçok ülke varken ve sayıca da daha fazla iken; neden mezhebi Şia olan ki “ birçokları tarafından kabul edilmeyen ve batıl görülenİran’da oldu deyip, bu Şanlı İslam Güneşi’ne karşı gelmekteler ayrıca ABD ve Korsan İsrail rejimine göstermedikleri düşmanlığı İnkılaba karşı sergilemekteler. Fakat sayılarının çok olması onların doğru olduğu anlamına gelmez.

 Allah-u Teala (cc.) bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın (cc.) yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler. (Enam 116)

Bu ayetten de anlaşılacağı üzere, insanların çoğunun kararı, seçimi ve tercihleri her zaman Hak tarafını belirleyemeyeceğini veya batılı tespit edemeyeceğini gösterir.

  Heyhat! Günümüzde Şanlı İslam İnkılâbına karşı olup, itiraz edenlerin sayı çokluğuyla söylemleri; Allah Resulü’ne (sav) karşı olanların sayı çokluğu ve söylemleriyle ne kadar da biri birine benziyor. Aynı zamanda da Allah Resulü’nün (sav) gerçek taraftarlarının azlığıyla; Şanlı İslam İnkılâbı’nın gerçek taraftarlarının azlığı da ne kadar benzer.

Fakat unutulmamalıdır ki:

“İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip mü’minlere.

Zamanımızın en büyük imtihanı İran İslam İnkılâbı’nı tanımak ve O’na tabi olmaktır.

 

ZEYNEL ABİDİN ŞEHİDOĞLU

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.