İsrail’in nükleer silahsızlanması zaruretine vurgu
60. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı UAEA oturumunda konuşan Katar nükleer silahsızlanma komitesi başkanı Nasır Bin Abdul Ali, ortadoğunun her türlü nükleer silahlardan arındırılması ve siyonist İsrail rejimini bu husustaki uluslararası kanun ve kurallara bağlı kalmaya zorlanması zaruretini bildirdi.
Katar nükleer silahsızlanma komitesi başkanı Nasır Bin Abdul Ali, İsrail’in nükleer tesislerinin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı UAEA’nın denetimine açılmasını istedi.
Ortadoğu’da nükleer silah ve atom bombasına sahip olan tek rejim İsrail’in şimdiye kadar toplu kıyım silahlarıyla ilgili uluslararası anlaşmaları imzalamadığını ve kesinlikle kendi nükleer tesislerini uluslararası denetime açmadığını belirtti.
Siyonist İsrail rejimi işgal altındaki Filistin topraklarından nükleer silahlar üretimi ve depolanması, ayrıca kimyasal silahlar üretimi ve depolanmasına ağırlık vererek bugün Ortadoğu bölgesini ciddi bir tehdit altına sokmuş ve bölgeyi adeta barut fıçısına çevirmiştir. İsrail aynı zamanda işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında Filistin halkına karşı amansız kıyım hareketi sürdürürken başta Amerika olmak üzere batılı devletlerden yoğun destek almakta ve nükleer birikimini her geçen gün daha da artırmaktadır.
Şu anda siyonist İsrail, mevcut bilgiler uyarınca 300 nükleer başlığa sahiptir. İsrail rejimi kendi işgalciliği ile Ortadoğu bölgesinde istikrarsızlık ve güvensizliğin asıl kaynağı ve barışa engel olduğu gibi aynı zamanda toplu kıyım silahlarının üretimine de ağırlık vermek suretiyle somut olarak dünya ve tüm bölgenin güvenliğini tehlikeye sokmuş bulunmaktadır.
İsrail rejimi Amerika’dan da almış olduğu destekle bölge ve dünya genelinde kendi nükleer-askeri siyasetlerini aralıksız sürdürmekte ve nükleer silahların üretim ve yayılmasını yasaklayan uluslararası konvansiyonu imzalamaktan da kaçınıyor.
İşgalci siyonist İsrail rejimi Filistin topraklarının işgalini sürdürmek, bağımsız Filistin devletinin kuruluşunu önlemek, Arap ve İslam ülkelerinin Filistin topraklarını ve özellikle de Kudüs ve Mescidi Aksa’yı Siyonist çetelerin işgalinden kurtarmak amacıyla harekete geçmelerini engellemek amacıyla nükleer tehdit politikalarını kullanmaktadır.
İnsanlık düşmanı İsrail askeri doktrini çerçevesinde nükleer belirsizlik politikası devam ediyor. Bu Siyonist askeri doktrine göre, eğer İsrail toplu saldırıya uğrarsa, İslam ve Arap ülkelerini nükleer silahlarla imha edecek. 10 Aralık 1996 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen kararda Ortadoğu bölgesinin nükleer silahlardan arındırılması gerekir. Arap ülkelerindeki gerici dikta Arap rejimleri, Arap milletlerinin azılı düşmanı Amerika ve NATO destekli Irkçı İsrail rejiminden korkarak, mazlum Filistin halkının kurtuluş savaşını etkisiz hale getirmeye çalışarak, Siyonist çeteler rejimiyle işbirliği yaparak, İran İslam cumhuriyetinin barışçı nükleer enerji faaliyetlerine muhalefet etmekte ve düşmanca tutum izlemektedirler.
İsrail bu saldırgan siyasetleri ile aslında kendi yayılmacı ve işgalci konum ve politikalarını dünya topluluğuna ve uluslararası kuruluşlara zorla kabullendirmeye çalışıyor. Bu hususta da özellikle nükleer bomba temininde bugün kendilerinin dünya barışı ve güvenliğinden sorumlu ilan eden ve bu vesileyle başka ülkelere baskı uygulayan bizzat Amerika, İngiltere ve Fransa devletlerinden destek ve yardım almış ve halen de almaktadır. Nükleer bahaneyle başka ülkelere baskı yapan bu ülkeler her zaman nükleer silah temini için İsrail’in en büyük hamisi olmuşlardır. Nitekim Amerika, İsrail ve öteki nükleer silah sahibi batılı tarafların kendi nükleer silahlarını artırma stratejisini takip etmeleri, nükleer silahsızlanmayla ilgili uluslararası kanun ve kuralların resmen ihlalidir. Uluslararası silahsızlanma konvansiyonu tüm nükleer silah sahibi ülkelerden kendi nükleer silah birikimlerini imha etmelerini ve nükleer siyasetler konusunda şeffaf bir siyaset izlemelerini, bu alandaki tüm faaliyetlerini uluslararası denetime açmalarını istemektedir.
Oysa ne Amerika ve batılı devletler ve ne de işgal rejimi İsrail şimdiye kadar kendi nükleer faaliyetlerini böyle uluslararası bir denetime açmadıkları gibi hatta nükleer bomba imalatlarını her geçen gün geliştirmekte ve artırarak sürdürmekteler. Bu ise başta bölge olmak üzere tüm dünyanın güvenliğini ciddi olarak tehlikeye düşürmüştür. Nitekim böyle bir ortamda dünya ve bilhassa bölgenin siyonist rejim tehdidinden kurtulması uluslararası önceliklerin başında gelen konulardan biridir ve bu konuda uluslararası örgüt ve kuruluşların kendi üzerlerine düşeni ciddiyetle yerine getirmeleri gerekiyor. ve bu dünya topluluğunun başlıca talebidir.