Şeyh Naim Kasım: Bölgedeki Bütün Sorunların Kaynağı İsrail’dir
Hizbullah Genel Sekreteri Yardımcısı Şeyh Naim Kasım şu ifadelerde bulundu: ‘Filistin meselesinin çözüm yolu, ilk aşamada Filistinlilerin kendi ellerindedir ve direniş ve intifadayla başlamaktadır.’
İsrail rejimi, bölge ve çeşitli ülkeler için gerçek bir tehlikedir
Şeyh Naim Kasım şunları söyledi: ‘İsrail sadece Filistinliler ve Filistin toprakları için tehlikeli değildir, bu rejim aynı zamanda bölge ve çeşitli ülkeler için de gerçek bir tehlike sayılmaktadır. İsrail bütün uluslararası gelişmeleri kendi lehine çevirmek ve bölgeye hâkim olmak için Filistin’de bir bahanesi olmasını istiyor. Bunun kanıtı da İsrail’in bazı Arap ülkelerini işgal ettiği 1967 yılındaki coğrafi gelişim planıdır ama coğrafi olarak bu işgali gerçekleştirememiş ve coğrafi işgali, siyasi ve kültürel işgale çevirmiştir. Öyle ki, uluslararası şartları, İsrail’in konumunu sağlamlaştırmak için kullanmış, bölgenin çökmesi ve İsrail’in siyasi olarak bölgeye hâkim olması için fite ve savaş çıkarmaya ve kışkırtıcı eylemlerde bulunmaya yönelmiştir. Çünkü bölgeye siyasi olarak hâkim olmak, İsrail’i masraflı askeri hakimiyetten kurtaracaktır. Tabi İsrail’in bölgeye askeri olarak hâkim olması mümkün değildir.’
İsrail bölgedeki bütün sorunların kaynağıdır
Hizbullah’ın “Kudüs semavi dinlerin başkentidir” başlığıyla düzenlediği konferansta konuşan Şeyh Naim Kasım sözlerine şöyle devam etti: ‘Bölgede gördüğümüz bütün sorunların kaynağı İsrail’dir. Irak savaşı ve Irak’ın Amerika tarafından işgali, Irak’ın bölgede zayıflaması için Irak’ta var olan gücü hedef almak adınaydı. Bu olaydan sonra Amerika, bazı Arap ülkelerinde nüfuz buldu ve sorunlar çıkardı ve bu da Arap Baharına neden oldu. Tabi bunun amacı bu ülkeleri zayıflatmaktı. Aynı zamanda Lübnan 2006 yılında İsrail tarafından bu ülkeye karşı başlatılan savaşa zorlandı ve bu da Amerika’nın emriydi. Bu savaşın amacı ise, savaşın dokuzuncu gününde Condoleezza Rice’nin de bahsettiği gibi, Lübnan’dan başlayan yeni Ortadoğu bölgesiydi. Daha sonra 2011 yılında Suriye’ye saldırı gerçekleşti ve Amerikalılar defalarca, “Suriye, yeni Ortadoğu bölgesi için bir başlangıç olacaktır” cümlesini kullandılar ve netice olarak İsrail lehine sonlanması için, tekfirci terörizm gibi araçlarla Suriye’deki amaçlarını takip ettiler. Bu nedenle bizim bütün sorunlarımız İsrail tarafındandır ve bu rejim bölgeyi tedirgin etmiş, bölgenin gelişmesini engellemiştir.
Barış ve uzlaşı, İsrail’in resmi olarak tanınması için bir hiledir
Onlar barış ve uzlaşı sürecinden bahsediyorlar ve bunun amacı da uluslararası sınırlarla İsrail’in resmi olarak tanınması, bunun yanı sıra, Filistin adında bir şeyin kalmamasıdır. Barış ve uzlaşı, kendisine belirlenen sınırlarla İsrail’in resmi olarak tanınması için bir hiledir ve bu Filistin meselesi için bir çözüm değildir. Neden? Çünkü onların bahsettikleri müzakere masasında, her şeye sahip olan işgalci İsrail ve haklarına saldırılmış ve hiçbir şeyleri olmayan Filistinliler olacaktır. Yani müzakere masası demek, Filistinlilere zorla İsrail’in varlığını kabul ettirmek demektir. Bu nedenle, biz gerçek bir müzakereye karşı değiliz, bizim karşı olduğumuz şey, şartların dayatılmasıdır.
İsrail, Filistinlilerin müzakere ile ülkelerini unutacaklarını umut ediyordu
Müzakereden bahsettiklerinde ve sürekli onu savunduklarında, İsrail’in yerleşke yapımını arttırdığını ve yerleşkelerin daha yaygın hale geldiğini görüyoruz ve sadece hiçbir değeri olmayan kıyıdan köşeden sözlü kınamalar duyuyoruz ve yerleşkeler her geçen gün daha da artıyor. Bu yani, onların bu müzakere ile Filistinlilere insaflı davranmak istemediğini gösteriyor. Bu müzakereler, Amerika ve müttefiklerinin bile tahmin edemeyeceği kadar uzun sürecektir. Onlar müzakere sırasında, onu sonlandıramayacaklarından bahsediyorlardı.
Onlar müzakere yoluyla Filistinlilere hâkim olamadılar. Filistin halkının bu müzakerelerle ülkelerini satacaklarını ya da zorluklarla karşılaşıp zayıflayacaklarını ve sonunda İsrail’in stabilize olacağını umut ediyorlardı. Ama Filistinliler direnişlerine ve intifadaya devam ettiler. Düşmanlar, yeni nesil için Filistin’in daha önemli olduğunu anladılar. Çünkü bu nesil, çocukluktan beri Filistin aşkı, toprakları, imanı ve kutsalları koruma aşkıyla yetiştirilmiştir ve bu konu, İsrail ve İsrail’in arkasında duran kişiler için çok ani ve inanılmazdı.’
Asrın Anlaşmasının açıklaması
Hizbullah Genel Sekreteri Yardımcısı konuşmasının devamında şu ifadelerde bulundu: ‘Bu nedenle, Amerika Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü resmi olarak İsrail’in başkenti tanıma ve Amerika Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı, aniden ve herhangi bir destek olmadan açıklanan bir karar değildir, aksine bu karar, Asrın Anlaşması olarak adlandırdıkları planın bir parçasıdır. Asrın Anlaşması nedir? Asrın Anlaşmasının dört bölümü vardır: Birinci bölüm: Kudüs İsrail’e aittir ve Kudüs yerine Abu Dis Filistin’in başkenti olmalıdır. İkinci bölüm: Suudi Arabistan, çeşitli ülkelerdeki bütün Filistinli göçmen ve sığınmacılar için gerekli mali desteği sağlama sorumluluğunu almalıdır ve onlara evleri karşılığında para ödemelidir, onlarda evlerine dönmeyeceklerini imzalamalı ve oldukları yerde kalmalıdır. Bu eylemle onların dönme hakkı tamamen iptal olacak ve bu, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Amerika’nın gözetiminde gerçekleşecektir. Üçüncü bölüm: Yerleşke yapılan Batı Şeria’daki toprakların neredeyse tamamı İsraillilere kalacaktır ve bazı topraklar da Gazze Şeridi yakınlarındaki Sina çölüne yakın alanlarla değiştirilecektir. Dördüncü bölüm: Filistin’in onu koruyacak ne bir ordusu ne de bir koruyucusu olacaktır ve sadece uluslararası gözetim altında bulunacak ve Filistin’den İsrail’e bir zarar gelmesin diye, aynı şekilde İsrail’in baskıları altında kalacaktır.
Kudüs, Filistin, Arap ve İslam ülkelerine aittir
İlk çözüm yolu, direniş ve intifadayla Filistin halkının kendisinden başlıyor. Hiç kimse onları topraklarını erk etmeye zorlayamaz ve hiç kimse onlar adına bir şey imzalayamaz. İsrail toprakları işgal edebilir ama bu toprakların sahibi olamaz. İsrail Rejimi işgalcidir ve hiçbir hakkı yoktur ve bu, vurgulamamız gereken temel bir konudur. Ben bir kez daha, Kudüs’ün Filistin, Arap ve İslam ülkelerine ait olan bir mesele olduğunu vurguluyorum.’
Şeyh Naim Kasım, Hizbullah’ın 2000 yılında Lübnan topraklarını kurtarmadaki zaferlerine ve İsrail tarafından dayatılan üç savaşta Gazze Şeridinin istikrarına ve İran’ın idare ettiği Direniş eksenin tecrübesine değinerek şunları söyledi: ‘Direniş, Irak ve Suriye’deki tekfirci teröristleri, terörizme sağlanan bütün uluslararası desteklere rağmen hedef alabildi ve direniş ekseni onları bölgede yenilgiye uğratıp, Suriye ve Irak’ı kurtarabildi ve İsrail’in planına ölümcül bir darbe vurdu.
Bu göstergeler, Amerika’nın birçok konuda ve dosyada başarısız olduğunu ve direniş kuvvetlerinin bu çatışmalarda zafere ulaştığını ortaya koyuyor. Bu nedenle, direniş kuvvetleri aynı şekilde Filistin ve Kudüs dosyasında da galip olacaktır.
Filistin ve Kudüs bizim geleceğimizi oluşturuyor
Sürekli Filistin’in hedef olduğunu vurgulamalı ve asla unutmamalıyız. Eğer bizim hedefimiz Filistin olursa, kendi ülkelerimizde ve Filistin’de zafere ulaşırız. Filistin ve Kudüs bizim geleceğimizi oluşturuyor.’